Kapitalizm-Modernizm (Örtük) Bütünleşikliği
Bağlamında Sosyal Demokrasi ya da Milliyetçilik Kapsamında Bir İnceleme:
Halkların Demokratik Partisi (HDP)
İncelemenin bağlamı, HDP’nin; Kapitalizm - Modernizm ile ilişkisini karşıtlık/bütünleşiklik zemininde açıklık ya da
örtüklük biçiminde kalifiye etmek sonrasında; Sosyal Demokrat ya da Milliyetçi bir parti
olarak kategorize edilip edilemeyeceğini tartışmaktır.
HDP
parti tüzüğü ve programı (HDP, 2014) ,
Sosyal Demokrasi ve Demokratik Sol kavramlarının Türk Siyasi Tarihinde
kuruluşunu inceleyen Yunus Emre (Emre, 2015)
ve Hasan Bülent Kahraman’ın SHP/CHP içindeki ideolojik tartışmaları konu aldığı
yazıları (Kahraman, 1993) incelememizin ana kaynaklarıdır. Ayrıca
Prof. Dr. Örsan Akbulut’un Kapatılmadan evvel TODAİE bünyesinde 2018 yılı güz döneminde okuttuğu Türkiye’de Siyasal Yaşam
ve İdeolojiler dersine ait notlardan da faydalanılmıştır.
Kavramsal anlamda Sosyal Demokrasinin
literatüre girişi İngiliz Fabian Sosyalizmi ile belli ölçüde örtüşür. Sosyal
Demokrasi ideolojisi, Marksizm’den farklı olarak Kapitalizme karşı açık bir
karşıtlık ortaya koymadan sistemi reforme etme çerçevesinde doğrudan demokrasi
yolu ile üretim araçlarının tüm insanlara ait olduğu düşüncesiyle önceleri özel
mülkiyet karşıtlığını bir ideolojik argüman olarak kullanmış; Alman SDP’nin 1949
seçimlerinde Ana muhalefet olmasından sonra sosyal demokrasi siyasi dili
nispeten değişmiş özel mülkiyet karşıtlığını bırakıp sınıf temelli
politikalardan da vazgeçerek “sınıf” kavramı yerine “halk” kavramı temeli
üzerine geliştirilen bir söylem ile kitleselleşmenin mümkün olduğu bir döneme
girilmiştir.
Buradan çıkarılacak sonuç ile sosyal
demokrasi ideolojisinin doğuşu ve gelişim süreci incelendiğinde Kapitalizm ile
örtük-bütünleşik bir ilişki kurduğu, kapitalizme açıkça karşıt olmadığı ve
ancak doğrudan demokrasi yolu ile reforme etme iddiası olduğu bir ölçüde
söylenebilir.
Türkiye’ye gelinecek olursa; feodal bir
tarım devleti sayılabilecek Osmanlıda gelişmiş bir sanayi olmadığından örgütlü
bir işçi sınıfı da oluşamamıştır. 1923-60 arasında ise zaten sınıf temelli
siyasetin yasal olmaması ile beraber, bu dönem belli ölçüde devlet kapitalizmi
dönemi olduğundan işçi sınıfının grev hakkı da yasalar ile engellidir. 27 Mayıs
1960 darbesi sonrası Türkiye’de Sosyal Demokrasinin gelişimi ve kurumsallaşması
söz konusudur. [1] 1961
anayasası eliyle bir ölçüde “çevre” tarafından ele geçirildiği düşünülen devlet
aygıtının gücünün “merkez” eliyle güdükleştirilmesi etki-yetki alanının
daraltılması sonucu, işçi sınıfının grev hakkını kazanmasına paralel olarak TİP
ve TKP’nin örgütlenmesi, Yön hareketinin doğuşu ve CHP’nin ortanın soluna kayan
siyasal söyleminin cereyan ettiği yıllardır 60’lar.
1965-71 döneminde sol tartışmaların
cereyan ettiği Yön hareketi, bir yandan işçi sınıfının örgütlenmesi ile TİP’in
elde ettiği siyasi başarıyı tebrik ediyor, diğer yandan CHP’nin “ortanın soluna”
kayıştaki yavaşlığını sıklıkla eleştiriyordu. (Emre, 2015) Sol siyasetin büyük
ölçüde aydın despotizmine teslim olduğu bu dönemler için, 1965 seçimleri
sonrası AP’nin iktidarı tek başına ele alması, halktan umudunu yitiren despotik
aydınların orduya yakınlaşması ve 71 muhtırasını desteklemesi gibi sonuçlar
doğurdu.
1971 muhtırası ile yeniden güçlenen
merkezi otoriteye rağmen 70’ler boyunca işçi hareketlerinin kitleselleşmesi
sonrası bozulan kamusal alanın homojenitesinin tekrar tesis edilebilmesi için, küresel
kapitalizmin bu ana talebine atfen hegemon ancak muhalif olan toprak
sahibi-eşraf ile askeri bürokrasinin 1980 darbesini gerçekleştirdiğini ileri
süren teori göz önüne alındığında 1980 darbesi sonrası toplumsal düzenin
dönüşümünün keskinliği belli ölçüde anlaşılabilir.
Yönetimin yeniden nispeten sivilleştiği
1983 sonrası neo-liberal politikaların yaşam alanı bulduğu, ülke gündemine
gümrük birliği, özelleştirmeler gibi konuların hâkim olduğu dönem, SHP/CHP
içinde de belli ideolojik tartışmaların yaşandığı bir dönemdi. (Kahraman, 1993)
Sosyal demokrasinin 1949 itibariyle Almanya’da
başlayıp Avrupa’da kitleselleşmesini belli ölçüde sağlayan doğrudan demokrasiye
dayalı “halk” iktidarı fikrinin yarattığı ivme ile zamanla sosyal demokrasinin daha
da liberalize olduğunu, daha çok “kimlikler” çerçevesinde “ezilenler, sömürülenler,
dışlananlar”ıda kapsayan “Yeni Sol” un gelişiminde büyük ölçüde rolü olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır. Bu konjonktür gereği; 1980’lerin sonu ile
90’ların başı siyasal temsil şansı bulamayan “ezilen halk” olarak kategorize
edilen Kürtlerin siyasal hareketinin SHP bünyesinde temsil imkânı bulduğu
yıllardı. Ancak Kürt temsilcilerin radikal kabul edilip siyasal alanın dışına
itilmesiyle beraber bu imkân siyasal temsil zemininde yitirilmiş oldu. Ta ki
2015 Parlamento seçimleri ile temsil elde edene dek bu durum gerçekliğini
korudu. Peki, ne oldu da 2015 Parlamento seçimlerinde temsil kazanıldı? Bu
sorunun yanıtını, HDP’nin kültürel anlamda Kürt milliyetçiliği çizgisini belli
ölçüde terk edip daha çok bölüşümden adil pay alamayan halkların haklarına
yönelik bir parti programı sunarak kitleselleşme çabasında aramak belli ölçüde
doğru olabilir.
HDP’nin 22 Haziran 2014 tarihli 2. Olağanüstü
Kongresinde kabul edilmiş parti tüzüğünde “Parti Tanımı” bölümü tüm ezilenleri
kapsama iddiasındadır.[2] Ayrıca
HDP tüzüğünün amaçlar kısmı incelendiğinde (HDP, 2014, s. 30, 31, 32) parti tanımında sözü
geçen tüm ezilmişlerin haklarının Kapitalist düzeni ortadan kaldırmayı açıkça
amaçlamadan nasıl iyileştirileceği tariflenmiştir. HDP parti tüzüğünün
Kapitalizmi yok etmekten çok revize/modernize etmek yönünde okunması büyük
ölçüde mümkündür. Ayrıca birincil bölüşüm ilişkileri ile ortaya çıkan
sınıflardan birinin çıkarlarını korumayı amaçlamaktan çok, ikincil bölüşümden
de adil pay alamayan topyekûn ezilen halkların çıkarlarını korumayı amaçlayan
söylemi ile büyük ölçüde sosyal demokrat bir yapı sergilese de “halk” yerine “halklar”
kavramının kullanılışı, kimliklerin ön planda tutuluyor olması, HDP’nin sosyal
demokrat olarak kategorize edilmesini büyük ölçüde zorlaştırmaktadır.
Kökenleri itibariyle Kürt siyasal
hareketinin mevcut temsilcisi olma unvanını taşıyan ve ancak “yeni sol - 3. yol”
söylem ile göz ardı edilemeyecek oranda örtüşen HDP’nin parti tüzüğü amaçlar
kısmı (k) maddesinde “Çözümsüzlüğe terk
edilen Kürt sorununda kalıcı bir barışın sağlanması ve Kürt halkının tüm
sorunlarının kolektif haklar kapsamında demokratik çözüme kavuşturulması için
mücadele vermek” bir amaç olarak tariflenmiştir. Bu amaçta kullanılan “kolektif
haklar kapsamında” kavramından, kürt kimliğini ortak haklardan yeterince
faydalanamayan ezilen kimlik olarak değerlendirildiği anlamı büyük ölçüde
çıkarılabilir. Dolayısıyla “kolektif haklar” kavramının kültürel ya da
teritorial milliyetçilikten ziyade, tüzüğün ve programın geneline bakıldığında
Kürtlerin “ezilen, sömürülen halk”
olarak kabul edilmesi doğrultusunda “yeni sol” bir söyleme denk geldiğini
söylemek belli ölçüde yanlış olmayacaktır. Bu durumda HDP’nin parti tüzüğünün “yeni
sol” kategorisi ile büyük ölçüde örtüşmesi ön kabulü gereği Milliyetçi
ideolojiye sahip olduğunu nesnel temelde iddia etmek pek olası değildir.
HDP parti tüzüğü ve programına
dayanılarak “demokratik halk iktidarını
hedefleyen bir siyasi parti” olarak kendini tanımlayan HDP’nin; büyük
ölçüde ezilen, sömürülen, dışlanan halkların kimlikleri üzerinden ve
Kapitalizmi reforme etmek amaçlı ideolojisinden hareket ile sosyal demokrat
olmamakla beraber radikal sol bir siyasi parti olduğu büyük ölçüde
söylenebilir.
Son tahlilde, HDP; parti tüzüğü ve
programı gereği bir radikal sosyalist parti olarak Kapitalizm ile örtük bir
bütünleşiklik sergilemekle beraber tüzüğün özgürlükçü, bireyci, kimlikçi tutumu
ile de Post-Modern düşünce ile açık bütünleşikliği sonucuna büyük ölçüde
ulaşılabilir.
KAYNAKÇA
Emre, Y. (2015). CHP Sosyal Demokrasi ve Sol,
Türkiye'de Sosyal Demokrasinin Kuruluş Yılları (1960-66) (s. 127-170).
içinde İstanbul: İletişim Yayınları.
HDP. (2014, 10 21). Halkların Demokratik Partisi. 04
22, 2018 tarihinde www.hdp.org.tr:
http://www.hdp.org.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/Tuzuk.pdf adresinden
alındı
Kahraman, H. B. (1993). Sosyal Demokrasi Türkiye ve
Partiler (s. 155-186). içinde Ankara: İmge Yayınevi.
[1] “1960’lı yılların ilk yarısında, sol CHP dışında
hatta CHP’ye rağmen gelişmişi. Ancak solun gelişmesi CHP’yi doğrudan etkiledi.
1965 Şubatından 1966 Ekimine kadar geçen evrede solun siyasal varlığı güvenliğe
kavuştu, çünkü İnönü hükümetinin sona ermesiyle başlayan dönem sol için gerekli
alanı yaratmış ve sosyalizm parlamenter siyasetin bir parçası olmuştu.” (Emre, 2015, s.128)
[2] “Parti, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin;
dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların,
işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin,
engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin, göçmenlerin,
yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile
bütün bu kesimlerle birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü
ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere
bir araya geldiği, demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi partidir.” (Halkların
Demokratik Partisi, 2014, s. 29)

Yorumlar
Yorum Gönder