Avrupa-merkezcilik ile Kolonyalizmin Biteviye Döngüsü Üzerine

 


Bir dışsalcı olarak konumlanabilecek A.G. Frank’ın Dünya Sistemi teorisinde temel birikim kavramını açıklarken belirttiği gibi; yeryüzünde farklı birikim (tasarruf) merkezleri vardır, bunlar kapitalist olmayan üretimin yapıldığı birikim merkezleri (çevre-az gelişmiş ülkeler) ile kapitalist üretimin yapıldığı birikim merkezleri (merkez-gelişmiş ülkeler) olarak sınıflanabilir.

Kapitalist olmayan üretimin yapıldığı çevre alanlardan merkez kapitalist alanlara servet kaynaklı sermaye akışı (kolonyal/sömürgeci birikim) ile beraber zorla getirilen ya da göç eden çalışanların sermaye birikimi içerisinde tamamlayıcı bir rolü olduğu da göz ardı edilmemelidir.

Tabi burada A.G. Frank’ın belirttiği bir diğer önemli husus; temel/ilkel birikim ile kapitalist/sermaye birikimi arasındaki ilişki büyük ölçüde tarihsellikten çok tamamlayıcılık ihtiva ettiğidir. Yani temel birikim kapitalist olmayan üretim biçimine sahip çevre ülkelerde oluşur ve belli ölçüde merkeze yani kapitalist üretimin yapıldığı ülkelere, sermaye birikimine katılmak üzere kayar. Böylelikle sermaye birikimini çevrede oluşan temel/ilkel birikimin kolonize edilmesi ile destekleyen merkez, kendi hegemonyasını kurar. Avrupa-merkezciliğin kolonyalist/sömürgecilik ile ilişkisi bu noktada oldukça açıktır.

Hegemon büyük ölçüde Avrupa’dır ve merkezdir. Çevre ise büyük ölçüde temel birikiminin kolonize edildiği, sömürülendir.

Yine bir dışsalcı olarak konumlanabilecek J.M. Blaut’un, Avrupa-dışı dünyanın belli ölçüde Avrupa’dan çıkan yeniliklerin önce doğal yollarla yayılma ve sonrasında yeniliğin kendisinin yayılmacılık biçimini alarak yayılması yolu ile ilerlediğini ifade eden görüşü de büyük ölçüde Avrupa’yı merkeze almaktadır.

Avrupa merkezci yayılmacılığın en temel varsayımlarından olan bu yaklaşıma göre J. M. Blaut; karşı-yayılmanın doğuşunu öngörmüş, Avrupalı olmayanların zenginliğinin Avrupa’ya akacağına işaret eden bir görüş geliştirmiştir. İşaret edilen bu nokta dışsal kuramın mantığına büyük ölçüde uygundur; zira kapitalist/sermaye birikimi ile hegemon olan merkez, hegemonyasının cazibesine kapılan diğer çevre kapitalini de kendisine çekmekte onu kolonyalize etmektedir.

Bu tespitler ışığında elbette merkez ülkelerden çıkan yeni bilginin yayılmacılık formunun ta kendisine dönüşmesi ile ortaya çıkan çevre ülkeler ile kolonyalist ilişki elbette çevre ülkeleri dönüştürmüş, ekonomik anlamda gelişimlerini sağlamış ve onları modernleşmeye yöneltmiştir.

 Ancak yüksek katma değerli tekelci malın sağladığı tekelci kar büyük ölçüde merkezde kalmaya devam etmiştir. Düşük ve orta katma değerli rekabetçi malın sağladığı düşük kar ise bu üretim biçiminin çevreye transfer edilmesinden dolayı çevreyi kendi konumuna sabitlemiş ve kolonyalist ilişki de bu biçimde sürdürülmeye devam etmiştir. 


KAYNAKÇA

James Morris Blaut - Sömürgeciliğin Dünya Modeli

Andre Gunder Frank - Dünya Sistemi

Yorumlar